Kumar ve ölüm yahut ABDde hukuk ve adalet DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ

Kumar ve ölüm yahut ABDde hukuk ve adalet DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ

(3) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname, hükmütemyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi hâlindesanık veya müdafii ile katılan veya vekillerine ilgili dairesince tebliğolunur. İlgili taraf tebliğden itibaren bir hafta içinde yazılı olarak cevapverebilir. (2) Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi güniçinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. (3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibineyapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır.Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkındaise 263 üncü madde hükümleri saklıdır. D) Bölge adliye mahkemesi duruşmasında dinlenilmeleri gerekli görülentanık ve bilirkişiler çağrılır. (5) Cumhuriyet savcısı, istinaf yoluna başvurma nedenlerinigerekçeleriyle birlikte yazılı isteminde açıkça gösterir. İlgililer, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde buhusustaki cevaplarını bildirebilirler. (4) Sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılmaisteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surettesuçtan zarar görmüş bulunanların dilekçe veya beyanında, başvuruya ilişkinnedenlerin gösterilmemesi inceleme yapılmasına engel olmaz. (4) Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesBahsegel güncel giriş; ancak ilk defamerci tarafından verilen tutuklama kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir. B) Sulh ceza işleri, asliye ceza hâkimi tarafından görülüyorsa itirazıinceleme yetkisi ağır ceza işlerini gören mahkeme başkanına aittir. (2) Kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığıdeğerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olmasıdurumunda, mahkemece re’sen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesinekarar verilir. (5) Uzlaştırıcı, başvurunun yapıldığı tarihten itibaren en geç otuz güniçinde uzlaşmayı sonuçlandırır.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararları incelendiğinde, Mahkeme kural olarak, 1602 Sayılı Kanundaki sınırlama nedeniyle disiplin cezalarının yargı denetimine tabi tutulamayacağına karar vermektedir.[745] Keza Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli devlet memurlarına verilen uyarma ve kınama cezaları[746] ile Askeri Ceza Kanunu 171. Maddesine bağlı Ek-1 cetveline göre verilen diğer cezalarda da inceleme kabiliyeti yokluğundan davanın reddine karar verilmektedir.[747] Ancak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin istisnai iki durumda istikrarlı olarak, disiplin cezalarına karşı yargı denetimi yasağına rağmen, açılan davaları esastan incelediği ve hatta iptal kararları verdiği görülmektedir. Bu konudaki AYİM kararları incelendiğinde; devlet memurlarına Askeri Ceza Kanununda belirtilen usullere göre ve yine Askeri ceza Kanununda yazılı disiplin cezalarının verilmesi halinde bu cezaların yargı denetimi dışında olduğu, Devlet Memurları Kanununda yazılı disiplin cezalarının verilmesi durumunda ise bu cezaların 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 21/3. Maddesi kapsamında olmaması nedeniyle yargı denetimine açık olduğu yönünde kararlar verildiği görülmektedir[733]. Fıkrasında “Silahlı Kuvvetler Mensupları ile hakimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.” şeklinde bir düzenleme öngörülmüştür. Adil yargılanmanın hakkının birinci şartı, yargılamanın bir “mahkeme” tarafından yapılmasıdır. AİHM içtihatlarında “mahkeme” deyimi, kanunla kurulan yürütme organı ve ta­raflar önünde bağımsız ve tarafsız bir makamı ifade eder[657]. Diğer unsurlar ise bu organın yargısal rol ve adli fonksiyona sahip bulunması yani görevine dâhil konularda belli bir usul izleyerek ve hukuk kurallarına dayanarak gereğinde devlet zoruyla yerine getirilmesi mümkün kararlar verme yetkisini elinde tutmasıdır. Bu çerçevede genel ve olağan yargılama organları dışında yer alması veya yargısal fonksiyon yanında başka görevler de yürütmekte olması onun mahkeme sayılmasına engel olmaz. Uyuşmazlık konusu olayı hem fiili, hem de hukuki açıdan inceleme yetkisine sahip bulunmayan organlar mahkeme sayılmaz[658].

Bu yazımızda; suça sürüklenen çocuk hakkında verilen hükme karşı kanun yollarına başvuru yapılmasında ve bu başvurudan vazgeçilmesinde suça sürüklenen çocuğun iradesinin tek başına yeterli ve geçerli olup olmayacağı incelenecektir. “Değerli Konut Vergisinin Hukukiliği ve İtiraz Süreci” başlıklı yazımızda; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen taşınmaz değerlerine ilişkin itiraz ve dava süreçlerine dair açıklamalara yer vermiştik. Bu yazı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun m.41’in birinci fıkrasının (e) bendi ve dördüncü fıkrasında öngörülen belirli suçlardan kesinleşmiş mahkumiyet kararı ve buna bağlı olarak adli sicil kaydı bulunan kişilerin sürücü belgelerinin iptal edilmesi ile ilgilidir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında ayrı maddelerde düzenlenen; hem taşıdığı amaç ve hem de uygulama yöntemleri bakımından farklılık arz eden “elkoyulan eşyanın iadesi” ile “elkoyulan eşyanın elden çıkarılması” kavramları, uygulamada karıştırılabilmektedir. Bu nedenle yazımızda; elkoymanın tanımı ve amacı ile birlikte, elkoyulan eşyanın iadesi ve elkoyulan eşyanın elden çıkarılması kavramları arasında bulunan farklar açıklanacaktır. Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi m.13’de; “5271 sayılı Kanunun 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına ‘hususunda’ ibaresinden sonra gelmek üzere ‘somut delillere dayanan’ ibaresi eklenmiştir.” cümlesi yer almaktadır. Bu yazımızda; özel güvenlik görevlilerinin, bir terör saldırısı neticesinde yaralanması, engelli duruma düşmesi gibi durumlarda, gazilik unvanı alıp, bu unvandan kaynaklanan haklardan yararlanıp yararlanamayacakları konusu, Anayasa, ilgili mevzuat ve Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun teklifleri kapsamında değerlendirilecektir. Adli tatil yaklaşırken; adli tatilde sürelerin işlemesi, duruşmaların görülmesi ve dosyaların incelenmesi konusunda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlemesine ve tutuklu dosyalar yönünden sürelerin işleyip işlememesi ile ilgili olarak verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay 1. Ceza dairelerinin kararlarına değinmek isabetli olacaktır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Genel Hükümler” başlıklı birinci kitabının “Ceza Sorumluluğunun Esasları” başlıklı ikinci kısmının “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlıklı ikinci bölümünde düzenlenen meşru savunma, meşru savunmada sınırın aşılması ve haksız tahrik müesseseleri, birbirinden ayrılması kolay olmayan Ceza Hukuku kurumlarıdır. Bu kurumların birbiri ile karıştırılması, yanlış anlaşılması veya somut olaya yanlış şekilde uygulanması sıklıkla karşılaşılabilen bir durumdur.

Bu nedenle, bu kurumlar arasında farklılığın açık şekilde ortaya koyulması ve bu üç kurumun olması gerektiği biçimde anlaşılması önem arz etmektedir. Bu yazımızda; öncelikle bu üç kurumu ayrı ayrı kısaca açıklayacak, daha sonra ise birbirileri arasındaki farklılıklara değinerek hangi durumlara uygulanmaları gerektiğini izah edeceğiz. Yazımızda son olarak ise, ABD’de yaşanan Rittenhouse olayının Türk Hukuku açısından değerlendirilmesine yer vereceğiz. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti Aralık ayının üçüncü haftasında Türk Lirası, Dolar ve Euro üzerinden deyim yerinde ise bir kasırga yaşadı. Serbest piyasa düzenini benimsemiş sosyal hukuk devletinde; özellikle son birkaç aydır döviz kuru, enflasyon ve faiz üçgeninde yaşananları anlamlandırmak pek mümkün değildir. Bu yazımızda ele alacağımız hukuki mesele; “Türk Boğazları” olarak da tanımlanan İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından hangi şartlarda ve ne zaman savaş veya ticaret gemilerine kapatılabileceğidir. Bu hukuki meseleye cevap bulunabilmesi için Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin incelenmesi gerekmektedir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi; Türk Boğazlarından (İstanbul ve Çanakkale) geçiş rejimini ve boğazlar bölgesinin güvenliği işlerini düzenleyerek, Türkiye Cumhuriyeti’ne İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren çok taraflı sözleşme olarak imzalanmıştır. Bu Uluslararası Sözleşme; 20 Temmuz 1936 tarihinde İsviçre’nin Montrö şehrinde imzalanmış olup, Sözleşmenin imzacısı olan Devletler, Türkiye Cumhuriyeti, Bulgaristan, Fransa, Yunanistan, Japonya, Romanya, Yugoslavya, Birleşik Krallık ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olmuştur. Aşağıda polisin durdurma ve arama yetkisi ile ilgili yaptığımız açıklamalar, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu m.25 atfı ile jandarma ve 7245 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’nun “Durdurma ve kimlik sorma” başlıklı 7. Maddesi uyarınca çarşı ve mahalle bekçileri bakımından da geçerlidir. Polis, jandarma ve bekçi bir bütünde “kolluk” olarak tanımlayabiliriz.

  • (3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazlaolan suçlarla ilgili olarak uygulanır.
  • Ders kapsamında; öncelikle tüketici kavramı başta olmak üzere Tüketci Hukuku ile ilgili temel kavramlar incelenmektedir.
  • Maddesine göre, “Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun işleniş şekli ve özellikleri de gözönünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir”.

Oda ve göz hapsi cezaları disiplin amiri tarafından 28 güne kadar, disiplin mahkemesi tarafından ise 60 güne kadar verilebilmektedir. Oda hapsi cezasında Subay, astsubay, Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurları, uzman jandarma ve uzman erbaşlar; Oda hapsi cezalarında; mümkün olduğu takdirde cezayı tek başlarına belirli bir hapis odasında geçirirler. Disiplin amiri tarafından cezanın fasılalarla çektirilmesi de kararlaştırılabilir. Ancak bu cezanın basit bir disiplin tecavüzü nedeniyle verildiği ve 28 gün boyunca kesintisiz ve tek başına infaz edildiği durumda insanlık dışı ve onur kırcı sayılma ihtimali bulunmaktadır. Oda hapsi cezası niteliği itibariyle insan onuruna aykırı olmasa dahi, süresi  bakımından insanlık dışı sayılması mümkündür.

5816 SK[228] kapsamındaki suçları işleyen memurlar, bu Kanundaki cezalara muhatap olmalarının yanı sıra, Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile de cezalandırılırlar. Maddesinin (D) fıkrasına göre, tarafsızlığını bozarak herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunan memura, kademe ilerleme­sinin durdurulması cezası olarak verilebilecekken; Devlet memurunun siyasi partiye girmesi halinde, (E) fıkrasının (c) bendine göre Devlet memurlu­ğundan çıkarılma cezası verilebilecektir[220]. Devlet memurları, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun[212] ilgili hükümlerine uygun mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar. Bu yü­kümlülüğe uymayanlara, disiplin cezasının yanı sıra adı geçen ka­nundaki cezalar verilir. Maddesinde düzenlenen yasağa aykırı fiiller disiplin suçu olarak düzenlenmiştir. Devlet memur­larının, Türk Ticaret Kanununa göre tacir veya esnaf sayılmalarını gerektirecek herhangi bir faaliyette bulunmaları bu bentteki suçu oluşturur[211]. Maddesinde, Devlet memurlarının, gö­revleri ile ilgili olarak kendilerine verilen veya kendilerinde bulu­nan resmi belge, araç ve gereçleri, yetkili bulundukları mahallin dışına çıkarmaları, özel işlerinde kullanmaları yasaklanmıştır. Bu düzenlemenin aksine hareket edenler, kınama cezasıyla cezalandırılabileceklerdir. “Askeri öğrenci, er ve erbaşlar tarafından okunması veya bulundurulması Genelkurmay Başkanlığınca yasak edildiği bildirilen kitapları, dergileri ve her türlü yazıları okuyan veya bulunduranlar 15 güne kadar oda hapsi cezası ile cezalandırılırlar” (477 SK m.61). Kanun koyucu askerler arasında birlik ve beraberliği bozacak, askeri duyguları zayıflatacak söz ve hareketlerin hizmeti aksatabileceğini gözeterek bu tür davranışları disiplin suçu olarak kabul etmiştir. Suçun maddi unsuru, söz veya fiiller ile arkadaşlar arasında hoşnutsuzluk yaratmaktır[154]. “Arkadaşlar” ifadesi ise, ast veya üst olsun birden fazla kimseyi anlatmaktadır[155].

Published
Categorized as BH

Leave a comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *